Tam
1 yıl geçmişti patika koşularına başlayalı…
Nasıl
bir cesaretse bendeki 5 km’lik sahil idmanlarıyla 46km koşacaktım 2015 İznik Ultra
Maratonunda. Tek uzun hazırlığım iki ay önce sıfır hazırlıkla katıldığım 28km Geyik
Koşusuydu.
Cuma
akşamki metro yolculuğumu bu düşünceler içerisinde geçirmiştim. Geçen bir yıl
bana çok şey katmış, bu yıl koşacağım yarışlar ve mesafeleri hakkında adam
akıllı karar vermeye başlamıştım.Değişmeyen bir tek şey vardı o cahil cesaretim.
Bu defa da 136km etabında mı koşsam, yoksa 80km mi diye düşünmeye başlamıştım.
136km için daha erken deyip fikrimi değiştirmeden 80km’ye kaydımı yaptırdım.
Ocak
ayındaki Çekmeköy yarışı ile ufaktan başlamıştım sezona. Runatolia Maratonu,
Nashira Ultra maratonu derken yılın ilk ayları epey yoğun geçmişti. Yoğunluk
iyi de gelmişti aslında, kafam dağılmış kendime gelmiştim. Diğer taraftan kısa
süre içerisinde ikinci uzun mesafeyi koşacağım için kara kara düşünüyordum.
Daha önce böyle bir tecrübem yoktu ve vücudumun ne tepki vereceğini ancak
yaşayarak görebilecektim. Her şeyden öncesi yapabilecek miydim. Yarışa kadar kendimi
dinlemeye ve papatya falı bakmaya başladım. “Girsem mi ? Girmesem mi ? Girsem mi ? Girmesem mi ? “ “Girsem” diye çıktıkça bir papatya daha
alıyor “Girmesem? mi Girsem mi ? Girmesem?
mi Girsem mi ?” diye kaçış yolları
arıyordum. Allah’ım her defasında da “Girsem
“ çıkıyordu.
Şaka
bir yana Kartal’da Ayhan Taşkıran Abi’yle buluştuktan sonra hızla İznik’e yol
almaya başladık. Saat epey geç olmuştu ve Ayhan Abi her zamanki gibi “Nerde
Kaldın Aslı Çok Geç Kaldık “ dedi. Sohbet muhabbet şarkı türkü derken yolu
yarılamıştık bu arada. Trafik de yüzümüze gülmüştü. “Yoğun Akıcı” ilerliyordu.
İstanbul sınırlarından çıkıp doğayla iç içe kaldığımızda karşılaştığımız
manzara bizi mest etmiş bile. Yarış günü yağmur da yağmayacak gibiydi. Şanslıydık
yani.
Bütün
bunları konuşa dururken İznik merkeze ulaşmıştık. Saat 20:30 civarıydı. Fuar
alanına vardığımızda ise hayatın acı gerçeğiyle yüz yüze gelmiştik.
Malzeme
kontrolü, kitlerin alınması, arkadaşlarla sohbet derken saat 22:00 olmuştu. Uyku
saatim çoktan geçmişti ama ortada küçük bir sorun vardı. Yarışa girmeyeceğimden
o kadar emindim ki konaklama için organizasyon yapma teşebbüsünde bulunmamıştım.
O kadar ki sırt çantamı dahi hazırlamamıştım. Arabada konaklama fikrine iyiden
iyiye alıştırmaya başladım kendimi artık yapacak bir şey yok. Fena
huysuzlaşmıştım. Allah’tan Utku Hoca imdadımıza yetişti DSİ’ye yerleştik.
Vakitli yatmama rağmen bütün gece huzursuzluğum devam etti ve doğru dürüst
uyuyamadım. Sağa dön sola dön derken sabahın ilk ışıkları yüzüme vurmuştu. Erken
uyanmıştım! Çantamı hazırlayıp hafif bir kahvaltıdan sonra yarış alanına gidecek
olan servis aracına binmek üzere konaklama yerinden ayrıldık. Akşam ne halde
dönecektim çok merak ediyordum. Start alanına giden yol o kadar uzun geldi ki
nasıl koşacağım diye düşünmekten kendimi alamıyordum bir türlü. Girmeye gönlüm
yoktu çünkü.
Girsem
mi girmesem mi diye hala düşünmeye devam ederken kendimi gerim sayımdan sonra
yarışta buluverdim.
Neyse ki fena girmedim. Başlangıç tempomu kafamda
hızlıca belirledikten sonra başladım koşmaya. Ayhan Abi’yle birlikte
ilerliyorduk. Kısa bir süre sonra Volkan ve Selçuk’la karşılaştık. Volkan’ın yarışı
iyi bir sürede bitireceği belliydi gerçekten de öyle oldu. Bir süre onların
temposunda ilerleyeyim dedim hafiften artırdım hızımı. Tempoyu artırmak bacaklarıma
ve nefesime iyi gelmişti. Sohbet muhabbet derken ilk kontrol noktasına kalabalık
bir grupla çoktan ulaşmıştık. Yarışın başlangıcı olduğu için masadan yarım
dilim muz alıp hızla yola devam ettik. Geçerken Menderes Yaylalarının fatihi
Özcan’a el sallamayı da unutmadım. İlk kontrol noktasından sonra yavaş yavaş
130 km koşan arkadaşlarımızla karşılaşmaya başladık. Hepsiyle tek tek
selamlaştık. Saatlerdir koşmuş olmanın verdiği yorgunluk yüzlerinden ve
bacaklarından rahatlıkla okunabiliyordu. 130km koşmadığıma o an şükrettim. Göl
kenarı, zeytin ağaçları, su geçişi derken epey zaman geçmişti ve daha sonra
başıma güzel işler açacak olan ilk tuz tabletimi almıştım!
Volkan
ve Selçuk tempoyu artırıp Ayhan Abi de yavaşlatınca uzun süre sürdürebileceğimi
düşündüğüm tempomla tek başıma devam etmeye başladım. Tahmin ettiğimden daha
iyi bir tempo tutturmuş 2. kontrol noktası olan Solöz'e erken ulaşmıştım. Bu
istasyonda suyumu doldurup Gülseren Yıldız'ın hayır duasını aldıktan sonra zaman
kaybetmeden yoluma devam ettim. Uzun süre yalnız koşmanın verdiği şaşkınlıka
istasyondan çıkmak için epey debelendim. Gönüllü arkadaşlar şu taraftan diye
yolu gösteriyor ben ısrarla ters yöne koşuyorum. Neyse ki doğru yolu buldum en
sonunda. Sıcaklık dışında da bir sıkıntım yoktu. Köyün içinden geçerken ip
atlayan kızlara takıldım biraz. Zaman olsaydı daha çok takılırdım ama yarış
işte.. Ayrılıp yoluma devam ederken aralarından biri “Aslanım Abla” diye
bağırdı arkamdan. Çok güldüm kendi kendime. Onlarla eğlenmek hızımı artırmıştı.
Motivasyonum da iyice yükselmişti. Bu arada zaman ilerlemiş arada birkaç tane
tuz tableti daha almıştım!
Yokuşları
inişlerden daha çok seviyorum ama Solöz'den sonraki tırmanış çık çık bitmedi. Tırmandıkça
yenisi çıktı karşıma. Etrafımda kimse de yoktu. Tempoyu korumak için bir şeyler
yapmam gerekiyordu. Aklıma Faruk Hoca’nın tırmanışları geldi. Ha gayret dedim kendi
kendime. İşe yaradı valla fena gitmedim. Bu arada ellerimin şiştiğini fark ettim.
Ters giden bir şeyler vardı ama ne? Nihayet
yokuş bitti, yol düzleşti ve iniş başladı. İnişte belim ve ayaklarım ağrımaya
başladı. Riske atmamak için tempoyu düşürsem iyi olacaktı. Moralim bozulmuştu.
Tam bu sırada arkamdan bir ses geldi. “Aslı Bacaklarını Açarak Koş” . O
noktadan sonra uzun süre tempolu koşma cesaretini veren Bahadır İşseven abiden
başkası değildi bu ses. Ne kadar iyi gelmiştiJ Öyle böyle derken Narlıca'ya giriş yaptım.
İstasyona ulaştığımda gönüllü arkadaşlar bir taraftan çorba uzatıyor, diğer
taraftan tuzlanmış portakal. Birsi su şişemi dolduruyor, öbürü sandalyeye
oturup dinlen diyor. Allah’ım cennete mi
geldim yoksa dedim.
Bu arada
parmaklarımdaki şiş yüzüme ve dudaklarıma yansımaya, dizlerimin bağı çözülmeye
başlamıştı. Ne olduğunu anlamasam da ( sonradan fazla tuz tableti almaktan
kaynaklandığını öğrendim ) önemsemeyerek yürü-koş temposuyla ilerlerken
bulduğum her oluğa giriyor güneşin ve ağrılarımın etkisini azaltmaya
çalışıyordum. Öyle inişler vardı ki değil koşmak adamakıllı yürüyemezsin bile.
İlk dik inişte tosladım yere zaten. Biraz daha uğraşsam patates çuvalı gibi
yuvarlanacaktım. Baktım olacak gibi değil oturup kaymaya başladım. İyi de oldu
hızlı iniş yaptım. Birkaç km sonra Kemal Kukul abiyle karşılaştık ve kısa bir
süre birlikte ilerledik. Uzun süre tek başıma koştuktan sonra onu gördüğüme çok
sevinmiştim. Müşküle istasyonuna gelip Nur Çubuk’u gördüğümde yüzüm daha bir gülmüştü
ama patikanın ve ağrıların gerginliğinden kaçıncı km ‘de olduğum söylendiğinde
“Nasıl ya daha o kadar mı koşmuşum” deyip bir miktar söylendim. Çay da yoktu
zaten. (Yarış boyunca o kadar söylendim
ki son 300 metre kala bile hala konuşuyordum.) Güzel olan tek taraf bu mesafeye
kadar kaybolmamış olmamdı. Parkur işaretlemesi o kadar iyiydi ki ben bile
yolumu şaşırmadım.
Süleymaniye
istasyonuna giden 10km’lik parkurda ilerlerken bir de mide bulanmaya başladı,
bacaklarım iyiydi ama koşacak halim yoktu. Toplamak için “ Başladıysan
Bitireceksin” demekten başka bir şey geçmiyordu kafamdan. Kendimle boğuşurken arkamdan
Naim Emre Bolat yetişti. Emre durumumun iyi olmadığını fark edip ne olduğunu
sordu; midem bulanıyor ve dizlerimin bağı çözüldü dedim. O ana kadar bir şey
yemeden sürekli tuz tableti tükettiğim aklıma geldi. Hemen çantasından iki tane zeytin verdi.
Ultra koşularını bunun için çok seviyorum; omuz omuza mücadele etmenin, dayanışmanın
ne olduğunu bizzat yaşayarak görüyorsun. Düşünsenize dağın başındasın sadece kendine
yetecek kadar yiyecek alıyorsun ve senden kötü durumda olan birini görünce hiç
düşünmeden onunla paylaşıyorsun.
Emre daha sonra
çantamı çıkarıp uzanmama yardım etti. Dinlenmek belime iyi gelmişti. (Çanta fena
baskı yapmıştı. Ağlasam ne yazar ağrıyor işte) Toparlandığıma ikna olunca da hızlandı.
Yolunuz açık olsun deyip bir süre daha uzanmaya devam ettim. Mide bulantım
iyiden iyiye artmıştı. 10-15 dakika kadar ağaçların altına uzandım, bacaklarımı esnettim. Bu arada 2 bayan önüme
geçmişti. Üzüldüm doğal olarak, yarışın bitimine 35km kalmıştı. Gücümü
toplayınca karşılık verebilirdim ama “hırs yapmayacağım ve yarışı rölantiye
alacağım” dedim. Önümde başka yarışlar vardı ve burada kendimi tüketmemeliydim.
Sonradan karşılaştığım 130km etabında koşan Mustafa geri sıraya düştün
dediğinde “Sıkıntı Yok Geçsinler” derken
bu kararı çoktan vermiştim. Çok şaşırmıştıJ Bu arada dinlenmek iyi gelmiş ve
hızımı artırmamı sağlamıştı. Aykut Üstündağ abinin fotoğraflarımı çekmesiyle
moralim iyice yerine gelmişti. Öyle ki Süleymaniye noktasına geldiğimde Emre’yi
tekrar yakalamıştım. Beni görünce “sen ne ara yetiştin ya” dedi gülerek. Burada
bacaklarımı uzatıp biraz atıştırdıktan sonra birlikte yola koyulduk. Ne olursa
olsun yarışın sonuna kadar peşinizi bırakmayacağım dedim. Öyle de yaptım. O
kadar iyiler ki ama istesem de bırakmazlardı. (Yalnız kalsaydım ne olurdu bilmiyorum
)
Nihayet
Derbent'e geldik... Son 15,5 km idi ama ne yoldu. Hava soğudu, karanlık
bastırdı biz hala iniyoruz çıkıyoruz. Tam çıkış bitti deyip bir ohh çekiyorum
Allah’ım bir tanesi daha geliyor. Kabus değil kara kabus. Karanlıkta koşmayı zaten
bilmiyorum. Bir de üşüyorum. Üşüdükçe yağmurluğumu giyiyor ısındıkça çıkarıyordum.
Bildiğin kafayı yedim.
Yarışın
son km ‘lerine geldiğimizde Emre “Neden hızımızı artırmıyoruz belki öndeki
bayanı yakalarız” dedi. Doğru ya da yanlış ama bu mesafedeki bir yarış için
kendimde o hakkı bulmadım ve boşver iyi böyle dedim. Alacağım tecrübeyi ileriki
yarışlarda kullanmak üzere fazlasıyla almıştım. Tek kaçırdığım eşsiz
manzaraydı.
İznik’e
ulaştığımızda araba kornaları, alkışlar, ıslıklar bütün yorgunluğumu
unutturmuştu. Bambaşka anlatılamaz bir duygu bu. Çok mutluydum. Finish
noktasına ulaştığımda Aykut Üstündağ, Gülseren Yıldız, Utku Hoca, Neval, herkesi
gördüm. Hepsi orada bizi bekliyorlardı.
Bitiş
çizgisini geçer geçmez Utku Hoca’nın boynuna atlayıp “ Bitti” dedim. İnanılır
gibi değildi ama gerçekten bitmişti ve yeni maceralar beni bekliyordu…
Kaymaklı
ekmek kadayıfını da hak etmiştimJ
Teşekkür
edeceğim o kadar çok şey var ki. Böyle güzel bir organizasyonda koşma fırsatı
sunan Caner Odabaşoğlu’na, tüm istasyonlarda büyük bir özveriyle çalışan
gönüllü arkadaşlarıma, omuz omuza gittiğim herkese, Ayhan Abi’ye, Aykut’a Gürkan’a
Orçun’a ve tabi ki Faruk Kar ve Utkuer Yaşar’a. Bana gösterdikleri sabır
dolayısıyla ayrı ayrı minnettarım.
Ara Kontrol Noktaları Tablosu
2016
80K Ara Nokta Tablosu
|
||||||||||
No
|
Adı
|
Etap
Km
|
Top.
Km
|
Etap
Tırm.
|
Top.
Tırm.
|
Etap
İniş
|
Top.
İniş
|
Maks
Süre
|
Zaman
Sınırı
|
İkmal
|
Orhangazi
|
0
|
0
|
00:10
|
09:10
|
||||||
KN1
|
Örnekköy
|
4
|
4
|
4
|
4
|
4
|
4
|
01:00
|
10:00
|
su
|
KN2
|
Sölöz
Burnu
|
12
|
16
|
6
|
10
|
6
|
10
|
-
|
||
KN3
|
Sölöz
|
3
|
19
|
22
|
32
|
0
|
10
|
04:00
|
13:00
|
mini
|
KN4
|
Narlıca
|
17,5
|
36,5
|
814
|
846
|
757
|
767
|
07:00
|
16:00
|
ikmal
|
KN5
|
Müşküle
|
9
|
45.5
|
534
|
1380
|
537
|
1304
|
su
|
||
KN6
|
Süleymaniye
|
10
|
55,5
|
680
|
2060
|
350
|
1654
|
mini
|
||
KN7
|
Derbent
|
15,4
|
70.9
|
339
|
2399
|
305
|
1959
|
14:30
|
23:30
|
ikmal
|
KN8
|
İznik
|
14,6
|
85,5
|
127
|
2526
|
598
|
2557
|
16:00
|
01:00
|
yemek
|